Filistin tekrardan yapılanabilir mi

Yeniden yapılanma yeni yönetim yapıları oluşturmayı, karmaşık güvenlik görevlerini yönetmeyi, ekonomik kalkınmayı teşvik etmeyi ve hatta uzlaşmayı da teşvik eden, uzun soluklu ve maliyetli bir süreç. Bütün bunlar yıllar süren geniş bir uluslararası taahhüdü zorunlu kılıyor. Devasa miktardaki maliyetlere ek olarak, binlerce personel ve özellikle küresel ve bölgesel aktörlerden alınacak siyasi destekler de bu işin olmazsa olmazları arasında. Çatışma sonrası yeniden yapılanmanın ufuktaki en önemli iki örneğinden biri Gazze’dir.

Bölgeyi tamamen yok eden şiddetli çatışmaların ardından, belki de bundan sonra ne olabileceğini düşünmenin zamanı gelmiştir. Hamas’ın 7 Ekim 2023’te İsrail’e yönelik saldırısı, İsrail ile Filistinliler arasında uzun süredir devam eden çatışmalarda yeni bir evreye geçildiğinin habercisiydi. Hamas’ın saldırılarına cevaben tarihin en ağır hava bombardımanlarından birini gerçekleştiren İsrail güçleri, sadece 2 hafta sonra kara harekatı başlattı. Sonraki aylarda ise Gazze şeridinin kuzeyini ve ortasını temizleyerek bir milyondan fazla insanı güneye göçe zorladı. Bütün bu yaşananlar benzeri görülmemiş ölümlere ve yıkımlara yol açtı. Mevcut tahminlere göre yaklaşık 35.000 kişi öldü ve 80.000 civarında kişi ise yaralandı.

Saldırılar esnasında Filistin topraklarında son derece büyük ölçekli fiziksel yıkımlar da gerçekleşti. Nisan 2024’ün başında hazırlanan Dünya Bankası-BM ortak raporuna göre savaşın başlamasından bu yana toplam 18,5 milyar dolarlık altyapı hasarı meydana geldi. Hasarın neredeyse %34’ü konutlarda, yüzde %20’nin biraz azı ise kamu binalarında, geri kalan yüzde 9’u ise ticari binalar ve fabrikalarda meydana geldi. Ancak İsrail’in güneye bir saldırı başlatmaya hazırlandığı şu dönemde, savaş artık son aşamasına girerken, düşünceler şimdiden bir sonraki adımın ne olabileceğine odaklanmış durumda.

İsrail’in Gazze için ne planladığı, başka bir işgal planı ve hatta geri kalan Filistinlileri bölgeden kaçmaya zorlayacak adımlar belirsiz olsa da pek çok kişi, İsrail’in geri çekilmesi ve Gazze’yi yeniden inşa etme çabaları olasılığını göz önünde bulunduruyor. Peki bunun tam olarak neyi içermesi gerekiyor?

FAYDASI ZARARINI BASTIRIR MI?

Elbette ilk adım durumu istikrara kavuşturmak olacaktır. Çatışma boyunca BM organları ve önde gelen uluslararası hayır kurumları da dahil olmak üzere çok sayıda yardım kuruluşu Gazze’de faaliyet gösterse de çatışmalar sona erdiğinde bölgeye acil gıda, tıbbi bakım, barınak ve sanitasyon sağlamak için daha fazlasını yapmak zorunda kalacak. Fakat bütün bunlar bir nevi akut tedavisinden ibaret.

Bir sonraki adım, bölgeyi denetleyecek ve yeniden inşa çabalarını koordine edecek yeni bir yönetim kurmak olacaktır. Seçeneklerden biri Filistin yönetiminin bölgedeki kontrolünü genişletmek olabilir. Böylesi bir girişimin önemli faydaları olsa da potansiyel dezavantajları da bünyesinde barındırıyor.

Filistin yönetimi bu kadar büyük çaplı bir görevin altında ezilebilir. Kabul edelim yahut etmeyelim İsrail’in katılımı, Filistin’in tekrardan inşası hususunda hayati bir öneme sahip olacak. Bunun yerine, görevin büyüklüğü ve kapsamı, bir tür uluslararası yönetimi çok daha iyi bir seçenek haline getireceğe benziyor. En bariz aday elbette Birleşmiş Milletler olacaktır. BM’nin Doğu Timor, Kosova ve Kamboçya’da karmaşık devlet kurma misyonları yürüterek bu tür görevleri üstlenme konusunda bir geçmişi var. Ancak bu görev başka bir kuruluşa, hatta bu amaç için özel olarak oluşturulmuş bir kuruluşa da ihale edilebilr. Mesela Avrupa Birliği’nin, belki Arap Birliği veya İslam İşbirliği Teşkilatı ile birlikte bu görevi üstlenmesi ihtimali de sıkça konuşulan seçeneklerden biri.

Eğer böyle bir proje onaylanırsa, bunu takip eden görev büyük çaplı bir personel alımı olacaktır. Bunun için çok çeşitli kökenlerden binlerce insana ihtiyaç duyulacağında şüphe yok. Yöneticiler ve teknik uzmanların yanı sıra yönetişim uzmanlarına, mimarlara, muhasebecilere, mühendislere, avukatlara, ekonomistlere ve kamuyu bilgilendirme uzmanlarına da ihtiyaç duyulacak. Ancak yeni bir idari yapı oluşturmak ne kadar önemli olsa da, bu yapı ancak güvenlik sorununun da ele alınması durumunda işe yarayabilir. Bu, aynı zamanda birkaç farklı unsurun ele alınmasını da beraberinde gerektirecek.

FİLİSTİNE GÜVENLİK GÜCÜ OLUŞTURULABİLİR Mİ?

İşin en başında kanunların tekrardan oluşturulması ve toplum düzeninin tekrardan tesisi meselesi var. Son on beş yıldır bölgeyi kontrol eden Hamas, kendi adalet anlayışını dikte ediyor. Eğer bu ortadan kaldırılırsa, yeni bir polis gücü oluşturulacak ve uluslararası standartlara göre eğitilecektir. Ancak bunu çalışır duruma getirmek için muhtemelen uluslararası bir polis misyonuna ihtiyaç duyulacak. Aynı zamanda askeri temelli bir barışı koruma gücüne de kesinlikle ihtiyaç duyulacak. Bu sadece İsrail’in çekilmesini denetlemekle kalmayacak, aynı zamanda Gazze yeniden inşa edilirken İsrail için bir tehdit oluşturmamasını -veya tam tersi- sağlamakla da görevlendirilecek. Ama hepsi bu değil. Gazze şu anda tonlarca patlamamış bomba ve kaldırılması gereken çeşitli mühimmatla dolu halde. Bu da uzman imha ekiplerini gerekli kılacak. Bu kadar büyük bir entegre güvenlik misyonunun bir araya getirilmesi önemli sorunları da beraberinde getireceğinde şüphe yok.

Hem Filistinlilerin hem de İsraillilerin barış gücüne güvenmesi belki de en zor durumlardan birini ortaya çıkartacak. Bu durum da barış gücüne katılabilecek ülkelerin şekillenmesinde kilit bir rol oynayacaktır. En açık şekilde ifade etmek gerekirse İsrail ve Filistin hükümetleri, kendi varlıklarını tehlikeye atacak ülkelerin birliklerine onay vermeyecektir. Bu durumda da İran, Türkiye ve düzenli olarak BM barışı koruma misyonlarına katkıda bulunan Pakistan veya Bangladeş’ten gelen birliklerin de azalmasına yahut hiç kullanılamamasına neden olacak gibi görünüyor. Bu arada ABD gibi bazı ülkelere ait birlikler Filistinliler tarafından kabul edilmeyecektir. Eğer bu dayatma siyasiler tarafından kabul edilir ise bölgedeki terör eylemlerinin artması kaçınılmaz.

Aynı şekilde diğer NATO ve AB üyesi ülkeler de Filistinliler tarafından hoş karşılanmayabilir. Bir de İsrail’i tanıyan Arap ve Müslüman devletlerin katkılarının olup olmayacağı sorusu var. Bunlara Mısır, Ürdün, Birleşik Arap Emirlikleri, Fas ve Bahreyn dahil… Mevzu bahis ülkeler Filistinliler için kabul edilebilir olsa da İsrail, yenilenen herhangi bir Filistinli isyan faaliyetine karşı geri adım atma konusunda bu devletlerden gelen birliklere gerçekten güvenip güvenemeyecekleri konusunda ikileme düşebilir. Bütün bu sorunlar mevcut ülke havuzunu daraltsa bile diğer birçok devletin uzun bir barışı koruma geçmişine sahip olmasına da kapı aralayabilir.

PARALAR NEREDEN GELECEK?

Bölgede istikrar, yönetim ve güvenlik gibi temel meselelerin halledilmesinden sonra yeniden inşa görevi ciddi bir şekilde başlayabilir. İşte bu noktada çok önemli olan para meselesi devreye girecek. Fiziksel altyapının yeniden inşası için gereken büyük meblağların yanı sıra yatırım için de fonlara ihtiyaç duyulacak. Bu, ekonomik kalkınmayı teşvik etmek ve dolayısıyla ihtiyaç duyulan işleri sağlamak için hayati önem taşıyacak. Peki bütün bu paralar nereden gelecek?

Bu gibi durumlarda olağan başlangıç ​​noktası, çeşitli devlet ve kuruluşların temsilcilerinin bir araya geldiği bir bağış konferansıdır. Bu tür etkinlikler, yeniden inşa gerekliliklerinin tam olarak belirlenmesi ve mali katkıların güvence altına alınması için bir şans doğurur. Başlıca uluslararası finans kuruluşları muhtemelen Dünya Bankası ve IMF’nin yanı sıra bölgesel ve diğer organları da içerecektir. Bunlar arasında muhtemelen Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası, Avrupa Yatırım Bankası ve İslam Kalkınma Bankası gibi kuruluşların yer alacaktır.

ABD’nin büyük katkı sağlayacağı neredeyse kesin olsa da diğer önemli ortaklar arasında Avrupa Birliği ve bireysel AB devletlerinin yanı sıra İngiltere, İsviçre, Norveç, Kanada ve Japonya da yer alması yüksek olan ülkeler meyanında sayılabilir. Ayrıca Suudi Arabistan, Türkiye ve Körfez Arap ülkeleri de dahil olmak üzere birçok Arap ve Müslüman devletinin de katkıda bulunması beklenebilir. Aslında bu ülkelerin katılımları politik açıdan değerli olabilir. Bu, Filistinlilerle dayanışmayı gösterecek ve aynı zamanda durumun istikrarlı bir şekilde devam etmesini sağlamak için onlara bir neden verecektir. Sorun şu ki birçok ülke kağıt üzerinde yardım sağlamayı taahhüt etse bile tarih, verilen sözlerin çoğu zaman yerine getirilmediğini gösterdi.

BOSNA, FİLİSTİN’E ÖRNEK OLUR MU?

Gazze’nin fiziki altyapısının yeniden inşası ancak yukarıda sayılanların güvence altına alınmasıyla başlayabilir. Ancak o zaman bile yapılacak çok şey olacağında şüphe yok. Yeni bir siyasi sistem ve barış inşa etmek için de yol alınması gerekecek. Bu, yeni kurumlarının kurulmasının yanı sıra yolsuzluk ve eşitsizlik gibi köklü sorunlarla mücadele edilmesi ve insan haklarının güvence altına alınması anlamına geliyor. Diğer taraftan tüm bunların çatışmaları önleme çabalarıyla desteklenmesi de gerekiyor. Bu da olası bir uzlaşmayı teşvik etmek ve radikalleşmeyle mücadele edilmesi anlamlarına geliyor. Ancak o zaman bile Hamas’ın ya da İsrail’e yönelik saldırıları yeniden başlatmaya kararlı başka bir militan grubun yeniden iktidara gelmesine ilişkin korkular olacağı aşikar. Söz konusu endişeler bölgede uzun vadeli bir güvenliğin yanı sıra, bir tür uluslararası siyasi gözetmenin görevlendirilmesini de beraberinde getirebilir.

Filistin’in yeniden inşası meselesinde en iyi örneklerden biri Bosna olarak gösterilebilir. Savaşın sona ermesinden neredeyse otuz yıl sonra, anlaşmaya aykırı olduğu düşünülen yasaları bozma ve hatta barış anlaşmasına karşı çalıştığı görülen yetkilileri görevden alma yetkisine sahip uluslararası bir konsey hala Bosna’daki görevini sürdürüyor. Sorun şu ki son yıllarda uzun vadeli uluslararası gözetim son derece tartışmalı bir hal aldı. Zira böylesi uygulamaların yerel koşullara saygı göstermede başarısız olduğu ve yerel desteği kazanmak için çok az çaba sarf ettiği yönünde uzun zamandır eleştiriler yapılıyor. Bu, misyon geri çekildiğinde durumun hızla kötüleşeceği anlamına gelebilir.

İNŞA VE YIKIM DÖNGÜSÜNÜ TEKRARLAR MI?

Filistin’de sürdürülebilir bir çözüm için küresel güçlerin ödemesi gereken bedeller de olacaktır. Elbette iddiaların çoğu şu aşamada ancak spekülasyondan ibaret kalıyor. Şimdilik, kalıcı ateşkes yönünde defalarca yapılan çağrılara rağmen Gazze’deki savaş, İsrail’in güneye karşı nihai bir saldırıya hazırlandığına dair işaretlerin ortasında devam ediyor. Birçok kişinin korktuğu bu adım, daha önce gördüğümüz ölüm ve yıkımı büyük ölçüde artıracağa benziyor.

Şimdi İsrail’in yeni bir askeri işgal uygulamaya karar vermesi söz konusu. Eğer öyleyse, bölgenin onlarca yıl olmasa da yıllar boyunca daha fazla istikrarsızlıkla karşı karşıya kalabileceği anlamına geliyor. Daha da kötüsü, Filistinlilerin etnik temizlik yoluyla bölgeden sürülmesi ihtimali de güçleniyor. İsrail’in geri çekilmesinin aslında güvence altına alınabileceğini varsaysak bile yeniden yapılanmanın, inşa ve yıkım döngüsünü tekrarlamamasını sağlama sorunu hala mevcut.

Sonuçta Gazze’yi yeniden inşa etmek devasa bir görev olacak; zaman, para, personel ve siyasi katılım konusunda neredeyse eşi benzeri olmayan taahhütler gerektirecek. Ancak görev ancak çatışma nihayet durduğunda ciddi anlamda başlayabilir. Bu da yakın vadede mümkün gözükmüyor.

Dünya kamuoyu farklı coğrafyalarda patlak veren çatışmalara odaklanma eğilimindeyken, şiddet sona erdiğinde ne olacağına genellikle daha az dikkat ediliyor. Yeniden yapılanma, en heyecan verici konu olarak görülmeyebilir ama kesinlikle üzerine düşünülmesi gereken konuların başında geliyor. İyi yönetilirse uzun vadeli barışa bile yardımcı olabilir. Ancak kötü yönetilmesi durumunda daha fazla savaşa yol açabilir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir